O şimdi duymaz, en göz alıcı
çağında
sırtı ağaç gövdesinden öksüz
acının da bir miadı var
doğar, büyür ve yön değiştirir
sesin dalıp orman kuytularında
kendini rüzgârla değişmesi gibi
bu inançla , ağaran gölgesini
gecenin karayemişiyle değişir
gözkapaklarında köpürür sis
araladığında tüm vapur
pencerelerinde
sabah buğusu
ve gözler
kendine doğru iptal edilen
kaçıncı seferi bekleyen
beklerken değiyor bu karayemişler
insanın çürüttüğü gece ve düş
toprağın henüz denemediği bir
hünerdir
insandır, yaşlandıkça esmerleşir
rengini çürüyen düşten ve geceden alır da
ölüm bembeyaz bıçağıyla aniden
saplanınca
düşer karayemiş dalından
düşer her ten
ikindi güneşinin
üstünde soğuduğu mermer gibi
ağır
ve dağılır çukurunda aşkın
izbedir her avuç içi bu
yüzden
izbedir aşk, her akşam aynı avluda
içinden ışıklar saçılan humma
bir göğsün bir göğse yırtığından
bakmasından
yoksulluğa evrilir aşk
hep bir sessizliğe borçlanır
severken
ellerinin çalı çırpısı
yuvasını unutan güvercin dalgınlığı
çölü olmayanın
göçü elbet denizedir
siste uyuyan adamı
uyandıran
rüzgâr kimden yanadır
yelken bezini su gözlü bir kadın dokumuşsa?
ölüm bir sağırlık
ölenin kendi ağıdını
dinlemesinden başka
kimsenin kimseyi duymadığı
safran bir sağırlık
İçinde hep aynı hazırlık
kapanmadı göğsü neyi içinden çıkarsa?
meyvesini kurduna bağışladığı ağaç
en göz alıcı çağında
çekilip gölgesinden, sisten ve geceden
O şimdi yaslandığı her şeyden öksüz.
Hatice Nisan
*Yokuş Yol'a dergisinde yayınlanmıştır.
*Lagrimilla, İspanyolcada küçük gözyaşı anlamına gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder